28 Şubat 2014 Cuma

Enerjimizi yüksek tutalım!

Ya hep birlikte psikolojik bunalıma gireceğiz, ya da bütün bu olan bitenin altından güçlenerek kalkacağız.

Şahsen ben, ruhları çürümüş bu insan müsveddeleri yüzünden yeterince zedelenmiş olan adalet duygumun dibe vurmasına, ekranlar aracılığıyla içime işleyen kötü enerjilere; bu kokuşmuş, bu rezil, bu paraya ve güce tapma ritüellerinden oluşan acemi tiyatroya daha fazla tahammül etmek istemiyorum.

Kirli insanların er ya da geç kendi kirli çukurlarında yok olacaklarına inanıyorum. Belki de kirin ortaya çıkması için etrafın bu kadar çok kokuşmasına gerek vardı diyorum.
 Halı temizleme deterjanları gibi; önce pislikler yüzeye çıkacak, sonrasında da süpürülüp atılacaklar!

Ben umutluyum, dünyayı güzelliklerin kurtaracağına inanıyorum. Şimdi size bugün okumaya başladığım Reiki kitabının güzel bir egzersizini anlatıyorum, evrenin enerjisi içinize işlesin diyorum.
evrensel enerji


Ayaklarınızın üzerinde durunuz. Kollarınızı sol avcunuz yukarı, sağ avcunuz aşağı bakacak şekilde, sol kolunuzu yukarıya doğru 45 derecelik açıyla, sağ kolunuzu aşağıya doğru 45 derecelik açıyla geriniz. 3-5 dakika bu egzersizi yapınız. Çevrenizdeki manyetik akım sol avcunuzdan girip kalbinizden ve güneş ağından akarak bütün vücudunuzu ilave enerji ile doldurduğunu hissedersiniz.
Bir kere Evrensel Hayat Enerjisi ile temas edilince ve onun tüm vücuttan aktığı hissedilince, hayatın tüm yollarında zenginlik, başarı ve bolluk hisleri üzerinde tüm dikkatinizi yoğunlaştırmalısınız.

İçimdeki sevgiyi bu pislikler bitiremeyecekler!



Devamını Oku

24 Şubat 2014 Pazartesi

Nedir bu Tivibu'dan çektiğim, yazmadan duramadım!

Bundan yaklaşık 5 sene önce, Tivibu henüz çok bilinmezken Tivibu'lu olmuştum. Tivibu Tivibu hu huuu diye şarkısı vardı reklamlarda hatırlarsanız. Çok isteyerek değil, çanaksız olduğu için biraz da mecburiyetten. Çünkü çanak anten alırsam evin içinden boylu boyunca kablo geçmesi gerekecekti, evden kablo geçsin istemedim, neyse işte Tivibu'lu oldum.

İlk zamanlar kendisiyle ilişkimiz bir flörtün cicim ayları gibi gayet güzeldi. “Seç İzle” ve “Kirala İzle” diye seçenekleri vardı. 9.90 lık en mini pakete sahip olmama rağmen bedava “Seç İzle” klasöründen film seçip izlerdim.  Çoğu eski meski filmlerdi ama olsun, ne mutlu günlerimizdi!

En mini pakete sahip olsam da Nat. Geo. Adventure gibi güzel belgesel kanallarımız da vardı. Gerçi HD kanalları izlettirmiyordu ama en azından abuk sabuk filmler de gösterse Planet Türk, Planet Sinema gibi film kanalları ile oyalanabiliyorduk. Bu film kanallarının görüntü kalitesi berbat da olsa arada sırada Türk filmi izlemek terapi gibi geliyordu. Halk Tv yoktu gerçi, tek tip yayın yapan kanalların aksine değişik şeylerden bahseden Ulusal Kanal vardı mesela, hiç yoktan iyiydi. Ülkede olup bitenlere muhalif bir pencereden bakabiliyorduk.

Yeniydi Tivibu ama teknik hata ile pek karşılaşmazdık. Bir şey olduğunda da müşteri temsilcileri acayip ilgi gösterir, sorunumuzu şıp diye çözerlerdi. Öyle ya tivibu, tivibu huhu diye şarkılarla yeni ürünlerini pazarlama aşamasındaydılar, müşteri memnuniyetine önem vermek zorundaydılar.

Ne zaman ki Tivibu yaygınlaşmaya başladı; tabiri caizse arkadaşların bitleri kanlanmaya başladı, hizmet kalitesi de yerlere düştü ne yazık ki. 

Önce kanalları tırpanladılar yavaş yavaş. Ulusal Kanal gitti, Planet Sinema gitti, Planet Türk gitti, en sevdiğim Nat Geo Adventure gitti. Bir ara reklam olsun diye bedava verdikleri FilmTv'nin gittiğini söylememe gerek yok sanırım.

Artık ezbere bildiğim şikayet numarası 4440375'i arayıp “bu kanallar neden yok artık?” dediğimde
 “Kem de küm, ee şey işte onların yerine Planet Pembe ve Planet Mutfak var” gibi saçma şeyler söylediler. Kardeşim yemek tarifi ve pembe dizi ile film aynı şey mi diyemedim, desem ne değişecekti ki?

Birdenbire “seç izle” klasörünü en mini pakete sahip, 9,90 (bu arada artık 12 ya da 13 gibi bir şey oldu bu fiyat, tam bilemedim şimdi, otomatik ödemede) ödeyen bizim gibi paryalara, aşağı tabakaya (!) kapatıverdiler ansızın. Bir sabah uyandık ve bedava filmlerimizin yok olduğunu gördük. Bedava film seçmeye kalktığımızda “bir üst pakete geçin” mesajı ile
 “hooop yassah hemşerim, paran kadar konuşacaksın” tavrını bize layık gördüler. Üstelik haber verme nezaketi hak getire! Aradığımda meşhur 4440375'i,
 “Ben Tivibu aldığımda bedava film izleyebiliyordum, ne oldu?” diye sorunca “işinize gelirse” nin kibarcası olan “ bundan sonra bu şekilde efendim” yanıtını aldım.

İyi kötü idare ediyorduk, çünkü dedim ya, çanak istemiyordum. Kablolu tv ile görüşeyim dedim; Türkiye'nin en büyük şehrinin en bilinen semtinin göbeğinde böyle bir hizmet yoktu maalesef! İşin komiği de bizim sokakta vardı, ama 125 metre ötedeki apartmanda bitiyordu döşenen kablolar; dolayısıyla kablolu tv'den yararlanamazdık.

 Hay bin kunduz! Yıl 2014! Çatıya eski tip anten mi koysak, yoksa tencere kapağı mı?


Son günlerde teknik arızalar öyle arttı ki Tivibu'da, insanın parasıyla rezil olması sanırım tam da böyle bir şey. Yazarken bile sinirden gülüyorum:

Sistem o kadar yavaş ki, kumandaya 5 yazıyorum mesela, beşinci kanala gideceğime kendimi 8 de buluyorum, algılamıyor kumanda komutlarımı, sanki Commodore 64 çağından kalmış!

Parasıyla film izlemek istedim dün, “kirala izle” klasörünü açtım.
 “Şu anda zaman detayına ulaşılamadığı için işleminizi yeniden yapın, kutunuzu açıp kapatın, olmadı 4440375'i arayın” mesajı geldi. Kutu açıp kapatmaktan ctrl-alt-delete ile iş yapmaya çalıştığım, külüstür bilgisayar reva görülen eski iş yerindeymişim dejavusu yaşıyorum, sinirler laçka ki ne laçka!

Efendi efendi şikayet hattını aradım yine de; otomatik ses “tahmini bekleme süreniz 1 dakikadır” demesine rağmen tam 14 dakika 25 saniye  beklemede kaldım. Tahmin edeceğiniz üzere kapattım telefonu. Şikayet hattında bekleme süremden de kazanıyor bu Ttnet diye düşünmemeye çalıştım; netekim sabit hattan yani Ttnet'den arıyordum, çifte darbe!

Bence benim gibi herkes şikayet ediyor ve bence pazar günleri telefona bakan eleman sayısı oldukça az. İyi de kardeşim en çok pazar günleri izlemiyor muyuz bu televizyonu..

Tivibu tivibu hu huuuu!

"Kategorilere ulaşılamıyor" diye bir hata var çok gülüyorum. Sanki doksanlı yılların bilgisayarları gibi..

Tivibu tivibu hu huuuu!

Zaten o kategorileri yapan arkadaşları da ayrıca tebrik etmek lazım. Kırmızı halı kategorisinin içinde alfabetik liste, ayrıca başka bir alfabetik liste daha! Nereye bakacağımı şaşırıyorum. Öyle karman çorman ki film kategorileri, ben mesela en mini paket sahibi parya sınıfı olarak hangi filmlere erişebileceğimi bilemiyorum. Tek tek bakmam lazım ki göreyim bana hangilerini izlettirmiyorlar.. Hangisi paralı hangisi parasız diye tek tek filmlere bakmak ise Çin işkencesi, insanı korsan cd'ye teşvik ediyor neredeyse! 

Bir de HD meselesi var ki anlamak mümkün değil. Bu Tivibu, Hd filmleri 2-6 TL ye kiralıyor güya ama bana HD film yassah! "Parasıyla değil mi kardeşim, niye izleyemiyorum HD film?" dediğimde ise “ bir üst pakete geç, daha çok öde” diyor.

İnat değil mi daha çok ödemiyorum. Beni aptal yerine koyarak bir üst pakete geçirtmeye çalıştıkları sürece de ödemeyeceğim!

TRT vergisini elektrik faturalarında yıllardır dayatan devlet, beni neden bunlarla muhatap bırakıyor sorusu ise ayrı bir muamma!

Bir kez bile açıp izlemediğim TRT için vergi veriyorum, üzerine dicibilmem ne, smart cart curt, tivibu huhu için ayrıca para ödüyorum, soygunun haddi hesabı yok!

minik kumandator?


Ya bir de şu kumanda meselesine değinmek istiyorum.
İlk aldığımda yaptıkları memnuniyet anketinde de söylemiştim. Bu kumanda ergonomiden fersah fersah uzak demiştim. Sağdaki televizyon kumandası, soldaki Tivibu kumandası. 

Tivibu kumandası neden bu kadar küçük? 
Cebimde mi taşıyacağım ben bunu? Hayır parmaklarım da incedir ve buna rağmen ben bu tuşlara ba-sa-mı-yo-rum! Tombul parmaklıların hali nicedir düşünmek bile istemiyorum, yanlarında çocuk bulundurmaları lazım bu kumandayı kullanabilmek için: 
- Orçun evladım, bas yirminci kanala.
- Çikolata almazsan olmaz dedeciğim..
Ya bu Tivibu yüzünden yeni nesil rüşvete alışıyor bir şey değil..
Abartmayayım durumu, hadi bastım diyelim zorlana zorlana, kumanda simsiyah! Karanlıkta tv izlemeyi severim ve akşamları bu kumandayı ışık olmadan göremiyorum. “Gidip ışığı açıp sonra da kumandayı kullanacaksam o zaman kumandaya ne gerek var ki? Madem kalkıyorum, gidip aletin üzerinden de değiştiririm kanalları eski Şaplorenz televizyonlar gibi” dedim geçen gün toplu şikayet ederken, “buna yapabileceğimiz bir şey yok” dediler.. Ya bari ileteceğiz ilgililere falan deyin, müşterinin gazını alın değil mi ama. Hani tüketim toplumunda müşteri her zaman haklıydı, her şey yalan! 

Aslında ben huysuz, olduk olmadık şeyleri şikayet eden şımarık biri değilim. Çağrı merkezlerinde zor koşullar altında çalışan arkadaşlara da olabildiğince nazik davranmaya çalışırım her zaman. Bu yazıyı yazmaktaki amacım öncelikle içimi dökmek, sonrasında ise belki Tivibu çalışanlarından biri bu “cinnet geçiren müşteri” yi duyar da hak verir diyedir. Yoksa rakip şirketten filan değilim yanlış anlaşılmasın. Ben sadece 2014 yılı teknolojisine yakışır bir tv hizmeti almak istiyorum kazıklanmadan, çok mu şey istiyorum?

Ha bu arada yiğidi öldürüp hakkını yemeyelim, bildiğim kadarıyla başkalarında olmayan güzel bir özelliği var Tivibu'nun. Durdur izle, tekrar izle.. Bütün kanallardaki dizi ve programları hafızaya alıyor, bir hafta oradan izleyebiliyorsunuz. Ama nedense Cnbc-e dizileri hariç! Orada kaliteli diziler olduğu için olabilir mi? Bilemiyoruz, Tivibu böyle uygun görmüş!
 "Durdur İzle" ise süper bir özellik gerçekten de, 90 dakika canlı yayını dondurabiliyorsunuz.. İyi de benim anlayamadığım şey şu:
 Rekabet çağında iken neden dicibilmem ne, smart cart curt gibi platformlar da bu teknolojiye geçmiyor ve neden sırf bu "durdur izle" cazibesi yüzünden Tivibu'nun onlarca hatasını sineye çekmek zorunda kalıyoruz?

Dijital platform yöneticileri uyuyor mu?7








Devamını Oku

22 Şubat 2014 Cumartesi

Her an, Her yerde, Herkese daha fazla Hürriyet!

Hürriyet Dünyası mecralarına reklam vermek artık çok kolay!
Gazetede, webde, tablette, mobilde ve sosyal medyada her gün 6,9 milyon insanın yolu Hürriyet Dünyası’ndan geçiyor.
Her gün 1,6 milyon kişiye erişen Hürriyet Gazetesi’ne artık tek bir sayfa üzerinden reklam vererek mesajınızı hedef kitlenize en etkili şekilde ulaştırabilirsiniz. Hürriyet Reklam Grubu size en uygun planlamayı ve rezervasyon hizmetini sağlayarak reklamınızı en etkin şekilde tüketici ile buluşturur. Hürriyet Dünyası, Türkiye’nin en çok okunan gazetelerden birine sahip olmasının yanısıra; internet dünyasında da Türkiye'nin en etkin ve en yenilikçi portalleriyle reklam veren için dev bir içerik ağı sağlamaktadır.
Hürriyet Gazetesi’nde yerinizi almak için; http://reklamver.hurriyet.com.tr/gazeteye-ilan-ver.html adresinden; her biri kendi alanında uzman olan internet siteleri üzerinden hedef kitlenize ulaşmak için ise http://reklamver.hurriyet.com.tr/internete-ilan-ver.asp adresinden Hürriyet Reklam Grubu’na ulaşabilirsiniz.

Hürriyet e-Gazete
Hürriyet’i geleneksel gazete formatında tabletten veya akıllı telefondan okumak isteyenler için hazırlanmış olan Hürriyet e-Gazete Uygulaması; ana gazete ve yayınlanan tüm ek sayfalarına dijital ortamda erişme şansı vermektedir. Uygulama bugün, Türkiye’nin en çok okunan tablet gazetesidir. Toplamda ücret ödeyen abone sayısı, ücretsiz rakiplerinin ulaştığı rakamları geride bırakmıştır. Ertesi gün bayide yerini alacak gazeteye, her gün saat 00:00’da erişme imkanı sağlayan Hürriyet e-Gazete Uygulaması, IOS, Android ve Windows 8 platformunda yer almaktadır.

Hürriyet Tablet
Hem ertesi gün bayide yer alan gazetenin içeriğine hem de tablete özel haber, video ve fotoğraflara ulaşma şansı veren Hürriyet Tablet Uygulaması, kullanıcı dostu bir ara yüzle tasarlanmıştır. Her gün 20:00’da güncellenen uygulama, görsel zenginliğin yanısıra Hürriyet'in en beğenilen köşe yazarlarını, Spor Servisi'nin hazırladığı zengin spor sayfalarını, gündemi belirleyen haberleri ve birbirinden renkli Kelebek, Cumartesi, Pazar ve Seyahat ekleri içeriğini tablete özel bir şekilde okuma imkanı sağlamaktadır.

Hürriyet Çocuk Kulübü       
Hürriyet Çocuk Kulübü, 7-14 yaş hedef kitlesine sahip; spordan sanata, güncel konulardan eğlenceye, teknolojiden bilime kadar pek çok alanda düzenli haberler yapan bir tablet uygulaması ve internet sitesidir. Kulübün 12 adet çocuk ve genç yazarı vardır. Tablet uygulamasının içinde ve Hürriyet Çocuk Kulübü internet sitesinde oyunlar, yarışmalar, makaleler, eğlenceli videolar, çocuk ve gençlerden gelen haberler yer alır. Tablet uygulamamız haftalık yayın yapan, ama aynı zamanda güncel olan ücretsiz bir uygulamadır.
Hürriyet Tablet veya Hürriyet e-Gazete üzerinden hedef kitlenize ulaşmak için http://reklamver.hurriyet.com.tr/tablete-ilan-ver.html adresinden Hürriyet Reklam Grubu’na ulaşabilirsiniz.
Türkiye'nin en etkin mecralarından biri olan Hürriyet Gazetesi'nde Türkiye veya bölge baskılarında seri ve sosyal ilan verebilirsiniz.
Eleman İlanı (Gazetenin Türkiye ve Bölge eklerine Eleman İlanı, Hürriyet IK gazetesine Eleman İlanı), emlak ilanı (satılık veya kiralık ev, işyeri, yazlık, arsa, gayrimenkul, konut, devre mülk ilanı), vasıta ilanı (satılık veya kiralık araba, iş makinesi, kamyon, otobüs, minubüs, motosiklet ilanı), kayıp ilanı, nakliye ilanı, ders verme ilanı, satılık eşya ilanı veya eşya arayanlar kategorilerinde ve sosyal ilan (Doğum, vefat, anma, baş sağlığı Teşekkür İlanı) vermek istiyorsanız, http://reklamver.hurriyet.com.tr/seri-ilan-ver.html adresinden Hürriyet Reklam Grubu’na ulaşabilirsiniz.
Insert Kullanımı
Hane halkının her bireyine ulaşan, başlı başına bir mecra olma özelliğiyle etkin bir pazarlama ve iletişim aracı olan insert uygulaması ile gazetede, hafta içi ve sonunda ürünlerinizin, hizmetlerinizin tanıtım ve pazarlamasını yapabilirsiniz. Firmanızı veya ürününüzü tanıtmak amaçlı broşür / insert’ün Hürriyet Gazetesi ile birlikte dağıtılmasını istiyorsanız, Hürriyet Gazetesi’ne http://reklamver.hurriyet.com.tr/insert-ilan-ver.html adresinden ulaşabilirsiniz.
Hürriyet Dünyası’nın tüm mecralarına reklam vermek için Reklamver.Hurriyet.com.tr adresine tıklayın. Reklamınız hedef kitlenize en etkin şekilde, her an, her kanaldan ulaşsın.
Bir boomads advertorial içeriğidir.
Devamını Oku

21 Şubat 2014 Cuma

Yalan yok, tanıtım yapıyorum: Kampanyon.com

Samimiyet, bir blog yazarının sevilmesi, takip edilmesi için en önemli özelliktir diyoruz ya hep. Aksi olsa zaten blog değil gazete yazarı olurduk, ciddiyet akardı kelimelerimizden.

Her yiğidin bir yoğurt yeme tarzı vardır” meselesi var bir de, ben de bu iki özeliği birleştirerek değişik bir şey deneyeyim dedim. Neden bahsettiğimi az sonra anlayacaksınız.

Açın bakın blogların çoğuna, “şöyle bir ürün gördüm, aman ne harika, aldım uyguladım... vs” yazılarıyla karşılaşırsınız bol bol, çoğu reklamdır aslında, yani tanıtım yazısıdır.

Peki blog yazarı tanıtım yazısı yazmasın mı?

Elbette yazsın.

Blog yazarı, verdiği emeğin karşılığında küçük de olsa kazanç elde etsin ki motive olabilsin. Ama biraz samimiyet olsun, dürüstlük olsun bu işte.. Yani ürün incelemesi yapan bloglar, bir ürünün bazı özelliklerini beğenmiyorlarsa, para aldıkları için bunu yazmamazlık etmesinler. Yanıltıcı reklam yapmasınlar diyorum ben.

Çoğumuz hem blog yazıyoruz, hem de okuyoruz. Bloglarda tanıtım yazısı olduğunu hissettiğimizde ise hemen kaçıyoruz. Belki de en sevdiğimiz dizinin arasında yarım saat reklam koyanlara tepkimiz, bizi böyle reflekslere itiyor. Yazılarına onlarca yorum gelen blog yazarlarının tanıtım yazılarına bakın, sıfır yorum görürsünüz. Okuyucu ilgilenmeyip kaçmıştır. Bazı okuyucular da “Sen de reklam yapmaya başladın, yazıklar olsun” şeklinde yorumlarla moral bozarlar.
 Blog yazarı yaptığı işten para kazanıyorsa ayıp mı yani, o zaman roman yazarları da bedava yazsınlar. Hiç öyle şey olur mu, biraz hoşgörü ve anlayış bekliyoruz netekim.. ( Blog yazarları benimle gurur duyacaklar böyle söylediğim için)

Ben, çok deneysel bir çalışma yapıyorum şu anda. Birazdan yapacağım tanıtımda size
böyle bir siteyle karşılaştım, süper ötesi alışverişler yaptım, aman da ne memnun kaldım” demeyeceğim yani; sadece benden tanıtmamı istedikleri siteyi objektif bir gözle inceleyip size anlatacağım.
Ama sizden bir şey istiyorum; siz, yani benim için çok değerli olan, her gün gelip yazılarıma yorum yapan sevgili takipçilerim:
Lütfen bu yazıyı, yani yapacağım tanıtımı sonuna kadar okuyunuz ve her zamanki gibi yorumlarınızı eksik etmeyiniz.
Neden biliyor musunuz, açıkça söylüyorum yine:
Bu blog biraz para kazanmalı, çok emek veriyorum çünkü, çok zaman harcıyorum.
Yani tanıtım yazılarımı da okumalısınız, reklam bannerlarıma da ilgi göstermelisiniz ki Evde Yazar ayakta kalsın, kendini geliştirebilsin.

Bu kadar girizgahtan sonra zevkle okumaya devam edeceğinizi hissettiğim – yazar yönlendirme mi yapıyor demeyiniz, bu kadar pimpirikli olmayınız ☺- tanıtım yazıma geçiyorum efendim..
Dediğim gibi objektif bir bakış açısıyla siteyi inceleyeceğim, hazır mısınız?
Peki o halde başlayalım:

Sitemizin adı: Kampanyon.com

Zaten bu günlerde takip ettiğiniz bir çok blogda adını mutlaka görmüşsünüzdür. Sitenin sahipleri eksik olmasınlar Evdeyazar'ı da tanıtım yaptırmaya layık görmüşler. (Yazar böyle bir cümleyi reklamverene şirinlik olsun diye yazmıyor, nezaket icabı teşekkür ediyor. Bu arada eğer kendileri bir banner reklam ile ilişkiyi sürdürmek isterlerse değerlendirir elbette ☺)

Pek bir pozitif günümüzdeyiz ya, sözcüklerimiz yetmezmiş gibi bir de ☺ işaretleriyle şenlendiriyoruz ortalığı. Eee amacımız okuyucuyu kaçırtmadan tanıtım yazısı yazmak..

Neyse efendim biraz ciddi olalım ve tanıtıma devam edelim.

    Kampanyon.com'u açınca ne görüyoruz?

kampanyom.com kategoriler


İlk etapta GİYİM-AYAKKABI-ÇANTA-ERKEK-ÇOCUK-AKSESUAR-KOZMETİK ana başlıklarını görüyoruz. Buyurunuz kampanyon.com'un ana sayfasına siz de bakınız.
Benim için bir sitede kategorilendirme mantığı çok önemlidir. Bunu test etmek için hemen ÇANTA başlığına giriyorum. Sol tarafta karşıma DERİ, KUMAŞ, GÜNLÜK, ASKILI, ABİYE, PORTFÖY vb. gibi 14 alt kategori çıkıyor. İçlerinden bir kategoriyi mesela sırt çantasını seçiyorum.

alt kategoriler

Gördüğünüz gibi renk- fiyat-markalar seçenekleri geliyor. İçlerinden birini seçiyorum, tıklıyorum, hoop o çantanın satıldığı mağazanın sitesinde buluyorum kendimi.

Kategorilendirme mantığı benden geçerli tam notu alıyor. ( Tanıtım yazısı olduğu için değil, acayip pratik olduğu için bunu söylüyorum) Buyurunuz isterseniz kendiniz de kampanyon.com kategorileri  test ediniz. 

Devam ediyorum incelemeye.

Kampanyon.com, aceleciler için iyi seçim

Zamanınız kısıtlıysa, bir çok e-ticaret sitesini tek tek gezmektense mesela

parfüm/ menekşe kokulu/ 50-100 TL arası

gibi iki-üç saniyede komutlar vererek karşınıza çıkan marka seçeneklerini ucuzdan pahalıya sıralatıp kısa sürede alışverişinizi yapabiliyorsunuz. Günümüzün tahammülsüz, sabırsız, her zaman acele eden insan profili için ideal bir hizmet bence..

Başka ne avantajlar var Kampanyon.com'da?

etiketler


*** Resimde göreceğiniz üzere Kampanyon.com'a özel indirimler var.
*** Ürünlerin üzerine geldiğinizde tıklamanıza gerek kalmadan resimdeki gibi küçük tanıtım pencereleri açılıyor, ki bence çok mantıklı bir uygulama.
*** Site sayfaları hızlı açılıyor.
*** Bir çok marka ve de alışveriş sitesi seçeneği var.



SON SÖZ: Ben cidden siteyi beğendim. Aklıma “şöyle de olsaydı iyi olurdu” diyebileceğim bir eleştiri gelmiyor. Umarım bu yaptığım tanıtımdan ve de siteden sizler de hoşnut kalmışsınızdır.
Yorumlarınızı heyecanla bekliyorum, sevgiler..




Devamını Oku

19 Şubat 2014 Çarşamba

Başka türlü hayatlar mümkün!


Başka türlü hayat mümkün!

Bir genç adam düşünün. 10 sene dünyanın çeşitli yerlerinde gezgin hayatı yaşamış, sonrasında doğaya adamış kendini. Derdi tohumları toprakla buluşturmak. 22 metrekare bir balkonu varmış, anlattığına bakılırsa eline geçen bütün tohumları orada fide haline getiriyormuş.
Büyük bir hayranlıkla dinledim kendisini, içim mutluluk ve sevgi doldu..
Tam 3 sene neredeyse minimum market alışverişi yaparak yaşadığından bahsetti. Yetiştirdiği ürünleri takas pazarlarında paylaşarak diğer ihtiyaçlarını gideriyormuş. Mesela karpuzdan reçel yapıp, karşılığında ups kablosu alıyormuş. Dedim ya, başka türlü ütopik bir hayatın mutluluk veren temsilcisiydi karşımdaki.

Bütün sebzelerini balkonda yetiştiriyormuş.
 Bamya, kabak, bezelye, aklınıza ne gelirse. Hatta ada çayı bile.. "Ada çayı ağaç değil mi" dedim bilmezlikle, "70 çeşidi var" dedi. Balkonundan topladığı ada çaylarından getirmiş bir torbada, mis gibi kokuyorlardı.
Marul gibi, maydanoz gibi yapraklı bitkilerin çok bereketli olduğunu söyledi, "siz koparıp yersiniz, ardından yenisi gelir" dedi. Küçük bir tarla edinmiş kendisine, balkonda sürgün veren filizleri daha geniş topraklarla buluşturmak için. Oradan elde ettiği ürünleri de ailelerle paylaşıyormuş.
Bu toplayıcılık ve yetiştiricilik işlerine ilk başladığında “hadi aranızda yiyecek bir şeyler yok mu diye dolanırdım” dedi. “Sonrasında o bamya çiçeğinin güzelliğini, o bezelye çiçeğinin zerafetini gördüm ya” dedi, “unuttum yiyeceği filan, bitmesin istedim çiçeklerin vakti sonrasında” ve ekledi:
-Bitkiler öylesine değiştiriyor ki bakış açınızı!

"Benim gezme rotamı bitkiler belirliyor" dedi. "Mesela İğneada'da ıhlamurlar, Bolu Ormanları'nın lezzetli meyveleri"..

Etkinliğe gelen genç bir çift vardı. Karar vermişler, gideceklermiş doğanın kucağına; basit ve mutlu bir hayat yaşamak için. Birikimleriyle alacakları bir arazi baktıklarını söylediler.
Bir diğer katılımcının söyledikleri ise şiir gibiydi:

-Bu zamanlarda Datça'da bademler çiçeklenmiştir artık. Datça'ya bahar, şubat ayında gelir. Gece kışından bineceksiniz otobüse, sabahın baharı karşılayacak sizi Datça'da...

Nasıl içim eridi, anlatamam size..

balkonda harikalar
çiçeklerim

Etkinlikte kendi yetiştirdiği bu güzel çilek ve sümbülü verdi bize genç adam. "Sümbül çiçeği açıp solduktan sonra sapını kesin, soğanı serin bir yerde kurutun. Seneye şubat ayında sürgün vermeye başladığında toprakla tekrar buluşturun" dedi, gözleri parlıyordu.
Bir de kendi toprağını kendisi üretiyormuş. Derince bir kaba kat kat evdeki bitki çöplerini, kurumuş yaprakları, üzerine de -solucanlısı makbul olan- toprağı örtüyormuş, dört beş ay sonra taze toprak oluşuyormuş.
Bir katılımcı "çiçeklerimde beyaz bitler var, ne yapsam da kurtulsam" dedi. Genç adam “bir keresinde güllerimi yemişti o bitler, biberi kaynatıp sıktım üzerlerine, gülüm kurtuldu. Ama böceklerin intikamı acı oldu, bir hafta sonrasında Gezi'de biberi bana sıktılar “dedi, gülüştük..
Bir başka katılımcı ta Silivri'den gelmiş etkinlik için, " benden geçti artık, torunlarıma güzel bir dünya bırakmanın peşindeyim" dedi.
Bu güzel insanları buluşturan  harika etkinliğe nerede gittim diye merak ediyorsunuz belki de;  Don Kişot Sanat Merkezi'nde.. Belki duymuşsunuzdur hani şu işgal evi var ya! Basında sıkça yer alan, işte orası. Upuzun bir yazı konusu olacak o müthiş mekan!

NOT: Merak edenleriniz, harika bitki fotoğrafları görmek isteyenleriniz olursa Facebook'a "bahçe günlüğü" yazsınlar...

Sevgilerimle..







Devamını Oku

18 Şubat 2014 Salı

Zaman harcamaya değer miydi?

Zaman, çok kolayca harcadığımız, oysa yerine konulması imkansız bir değer.
Bazen saçma inatlarımız uğruna, bazen bilgisizliğimizden, bazen içimizdeki varlığından haberdar bile olmadığımız, dolayısıyla da reddettiğimiz feodal kalıntılardan, bazen ailemizin küçük yaşlarda beynimize kodladığı yanlış değer yargılarından, bazen koşullarımız elverişli olmadığı için, bazen kararsızlığımızdan, bazen de fırsatları değerlendirmeyi beceremeyişimizden ötürü zaman kaybederiz.
Kaybettiğimiz zaman üç beş dakika olsa – ki o bile çok değerli – bir şekilde tolere edebiliriz. Ama ya yıllarımızı kaybetmişsek? Hem de basitçe çözebileceğimiz bir sorun uğruna!

Lafı nereye getirecek bu Evde Yazar diyorsunuz belki de şu an. Emin olun hiç tahmin etmeyeceğiniz bir yere getireceğim lafı. Dolandırmadan söyleyeyim o halde; asıl anlatmak istediğim konu, psikolojik danışman meselesi.

psikolojik danisma
Görsel alıntıdır ***

Evet, “bu da ne şimdi?” diyorsunuz, hiç aklınızda yoktu değil mi? Çünkü bazen ben de dahil olmak üzere kime sorsam çoğu kişi “psikolojik danışmana gidecek kadar sorunum yok benim, deli miyim kendim çözerim elbette dertlerimi, psikolojik danışmana da para mı verilirmiş” diyor. Hatta bazıları bu konuya o kadar ön yargılı yaklaşıyor ki, “boş işler bunlar, zenginlerin can sıkıntısı” şeklinde cahilce denebilecek yorumlarıyla konuyu kestirip atabiliyor!

Böyle yapmamak lazım, sapla samanı karıştırmamak lazım. Ruhumuzdaki gözle görünmez yaraları uzman birilerinin tedavi etmesi gerektiğini bilmek lazım!

Niye biliyor musunuz, çünkü o ruh yaralarıyla öyle değerli zamanlar kaybediyoruz ki!

Çoğumuzun çözmeyi beceremediği, farkında olmadan hayatını cehenneme çeviren en basit sorunu düşünelim mesela. HAYIR DİYEMEMEK!

Belki kimseyi kırmamak için, belki insanları üzmemek için, belki insanlar bizi daha çok sevsin diye, belki mahalle baskısından, belki korkudan, belki acıma duygusundan, belki kendimizi yeterince sevmediğimiz için, belki de nezaketen “hayır diyemiyorum bir türlü” diyenlerimiz yok mu? Peki hiç düşündünüz mü bu basit gibi görünen sorunun bize nasıl zaman kaybettirdiğini..
Evde uzanıp kitap okumak isterken arkadaşlarınızın zoruyla istemediğiniz ortamlara gidip canınızın sıkıldığı zamanları düşünün. “İnek” damgası yemekten korktuğunuz için istemeden okulu kırdığınız zamanları düşünün, patronunuza nasıl "hayır" diyeceğinizi bilmediğiniz için üzerinize binen ekstra iş yüklerini düşünün,"müsait değilim" demeyi beceremediğiniz için münasebetsiz komşunun sizden çaldığı zamanları düşünün..
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün, şimdi de "hayır" diyemediğiniz için geçen yıllarınızı düşünün. 

Değer miydi?

Bir psikolojik danışman rehberliğinde bu sorunu aşabilirdiniz oysa ki!

Sadece "hayır" diyememek değil; toplum içinde konuşamama gibi sosyal fobileriniz, zamanınızı yönetemeyişiniz, yıllardır sizi yiyip bitiren aşk acınız, evlilik sorunlarınız, bağımlılık hastalıklarınız, ne bileyim işte kendi başınıza çözemediğiniz sorunlarınız için bir psikolojik yardım alsaydınız iyi olmaz mıydı?

Diyelim ki bugüne kadar almadınız; zararın neresinden dönülse kazançtır diye düşünüp, mesela yusufbayalan.com'a göz atarak işe başlayabilirsiniz.


Sağlıklı ve sorunsuz günlere diyerek gidiyorum şimdilik..


***Görsel, psychologistcounselingcenter sitesinden alıntıdır.
Devamını Oku

17 Şubat 2014 Pazartesi

Bu konsere giderek bir şiddet mağduruna yardım edebilirsiniz!



4 İtalyan sopranodan oluşan LE DIV4S Türkiye’de sahneye ilk kez Aile İçi Şiddete Son Kampanyası’nın 10. Yıl Konseri’nde çıkıyor

Aryalar bu kez şiddet mağdurları için söylenecek


Le Div4s Türkiye’deki ilk konserini Hürriyet’in Aile İçi Şiddete Son! Kampanyası’nın 10.Yıl etkinlikleri kapsamında İstanbul’da gerçekleştiriyor. Penti ana sponsorluğunda, Borusan, Most Production, Penti ve Zorlu Center Performans Sanatları Merkezi’nin proje ortaklığında gerçekleşecek konserin tüm geliri şiddet mağdurlarına destek veren Acil Yardım Hattı’na aktarılacak. 
sosyal sorumluluk


LE DIV4S, yeni bir şarkı söyleme konsepti sunma hayaliyle yola çıkmış dört İtalyan sopranodan oluşan, dünyaca ünlü bir grup. Tarihin en büyük opera bestecilerinin ünlü operalarını yenilikçi bir yorumla seslendiriyor, dünyanın her yerinde büyük kalabalıklara söylüyorlar.

Mozart, Bellini, Verdi ve Puccini’nin en ünlü ve etkileyici parçaları, tabii ki her zaman orijinallerine sadık kalarak, bu dört ses için yeniden düzenleniyor. Repertuarın geri kalanı, orkestra sesli sofistike pop ezgileriyle sunulan ünlü İtalyan ve uluslararası şarkılardan oluşuyor.

Klasik müzik eğitimi alan Denise, Isabella, Vittoria ve Sofia, ilk defa Andrea Bocelli eşliğinde 2008 yılında Roma’da sahneye çıktılar. O tarihten bu yana Bocelli’yle yaptıkları işbirliğinin yanı sıra, dünyanın pek çok yerinde önemli kültürel kuruluşlar, uluslararası canlı etkinlikler ve TV şovlarında sahne aldılar. Gördükleri sanat eğitimi ve projelerinin orijinalliğiyle her zaman beğeni topladılar.

Le Div4s Türkiye’deki ilk konserini 8 Mart Dünya Kadınlar Günü haftasında İstanbul’da gerçekleştiriyor. Konser, Hürriyet’in Aile İçi Şiddete Son! Kampanyası’nın 10. Yılı vesilesiyle, kampanya kapsamında 7 gün 24 saat hizmet veren Acil Yardım Hattı yararına düzenlenecek. Penti ana sponsorluğunda Borusan, Most Production ve Zorlu Center Performans Sanatları Merkezi’nin proje ortaklığında gerçekleşecek konserin tüm geliri şiddet mağdurlarına destek veren Acil Yardım Hattı için Aralık Derneği’ne bağışlanacak.
7 Mart 2014 tarihinde saat 20:30’da, İstanbul Zorlu PSM’de gerçekleşecek konserin biletleri Biletix’ten alınabilir.
Le Div4s hakkında

DIV4S bugüne kadar dünyaca ünlü yıldızlarla yan yana Palma de Mallorca (Ono Stadyumu), Atina (Odeion of Erode Atticus ve Salle de Megaron), Londra (02 Arena), Dublin (The 02), Manchester (Men Arena), Singapur (Gran Prix F1), Belgrad (Sava Center Hall) gibi önemli sahnelerde, festivallerde, Varşova’dan Singapur’a pek çok şehirde konser verdi. Andrea Bocelli’yle birlikte, Dublin, Belfast, Liverpool, Birmingham şehirlerini kapsayan başarılı bir turne ve Brezilya, Sao Paolo’da 20.000 kişilik dinleyici kitlesi önünde açık hava konseri gerçekleştirdi. Opera adlı ilk albümleri, Div4s’in iki yıl boyunca dünya çapında icra ettiği canlı performanslarda bir gezinti niteliğinde.





Acil Yardım Hattı hakkında

Hürriyet Aile İçi Şiddete Son! Kampanyası kapsamında 2007’de açılan Acil Yardım Hattı,
0212 /0549 656 96 96 şiddet mağdurlarına 7 gün 24 saat hizmet veriyor. Telefonlarına sadece uzman psikologların ve avukatların baktığı Hat, bugüne kadar 38 bin çağrı aldı. Yaklaşık 18 bin şiddet mağduruna destek olan Hat, Türkiye’nin her şehrinden ve 14 farklı ülkeden arandı. 2000’e yakın acil ve hayati tehlike içindeki şiddet mağdurunu emniyet güçleriyle işbirliği yaparak güvenli ortamlara ulaştıran Acil Yardım Hattı’nı arayaların yüzde 92,8’i kadın, yüzde 4,3’ü erkek ve yüzde 2,9’u çocuk.
Her iki mağdurdan biri  fiziksel şiddetten şikâyet ederek arıyor. Bunların yarısına yakın kısmı ise fiziksel şiddetin yanı sıra bir ya da birkaç şiddet türüne maruz kalıyorlar. 3 mağdurdan 1’i sözel, duygusal şiddete maruz kaldığını ifade ediyor. Sadece sosyal, ekonomik yada cinsel şiddetten söz edenlerin oranı yüzde 26.






Bilgi için:
Bernaylafem İletişim ve Marka Yönetimi
0212 343 67 68 – info@bernaylafem.com


Devamını Oku

16 Şubat 2014 Pazar

Bir Instagramım bile yok doğru dürüst!



Takip ettiğim hemen hemen her blogda Instagram günlükleri var, Instagram ile pazartesi dosyaları yayınlayanlar var, Instagram'da çekiliş yapanlar var. Bumerang eskiden Twitter üzerinden yaptığı haftanın kitabı çekilişlerini Instagram üzerinden yapmaya başladı mesela. Açıkçası ben de çok istiyorum bir Instagram hesabım olsun diye ama olamıyor maalesef, çünkü bunun için akıllı telefon lazım. Geçenlerde tabletimden açtım bir hesap gerçi, 3 tane de fotoğraf yükledim ama öylece kaldı. Instagram da aynen Twitter gibi telefondan takip edilmesi gereken bir platform bence
Geçen gün de bahsetmiştim bu durumdan ve hatta sizden akıllı telefon seçimi konusunda  bu yazımda yardım istemiştim.. 
Akıllı telefon almaya kesin kararlıyım ama gelen yorumlardan sonra kafam iyice karıştı. Neden derseniz acaba yine Samsung mu alsam diyorum. Şöyle ki evde buzdolabından çamaşır makinesine, elektrik süpürgesine kadar neredeyse bütün elektronik cihazlar Samsung. Çok da memnunum.
Tabletim de Samsung, acaba diyorum almışken biraz da paraya kıyıp  Galaxy S4 Active mi alsam?
samsung galaxy s4 active

 Su altında bile çekim ve kayıt yapabiliyormuş baksanıza.. Hoş ben bırakın dalmayı, doğru dürüst yüzmeyi bile bilmiyorum ama olsun, aman su mu değdi, şimdi bozulacak mı derdim olmaz, dalmayı bilen arkadaşlarıma belgesel çektiririm belki de..
Şaka bir yana da ben aslında bir blog yazarı olarak sosyal medyanın her yerinde yeterince olmak istiyorum. Mesela aktif bir Twitter kullanıcısı değilim, sadece tabletten takip ediyorum Twitter'ı o da evdeysem. Oysa doğru dürüst bir telefonum olsa daha aktif kullanabilirim Twitter'ı. Instagram ise dedim ya açtım güya ama var diyemem henüz, yeni telefon almayı sırf bir an önce Instagram günlükleri yayınlayabilmek için istiyorum. Yeni ve heyecanlı bir deneyim olacak fotoğraf paylaşmak.
Elimi de çabuk tutmam lazım. Zaten uzun taksitlerle telefon satışına yasak gelmesi gibi bir saçmalık söz konusu biliyorsunuz. 
Turkcell'in kampanyalarına takıldım bu aralar.
Mesela bu S4 Active hoş telefon, ne yapsam karar veremedim. Eğer bu telefonu alırsam tablete de gerek kalmayacak, özellikle fotoğraf kalitesi bu kadar iyiyken kaçırmasam mı ne dersiniz? Aslında madem Turkcell'liyim, onların vereceği teklifleri değerlendirmek en mantıklısı sanırım, bir de seçebilsem bir an önce!
Kararsızlık da ne kötü bir şey. Pazar pazar sizi fazla sıkmak istemem; içinizde  Galaxy S4 kullananlarınız varsa ve  yorum alabilirsem mutlu olacağım.  Şimdiden teşekkürler:)

Sevgiyle ve kararsızlıktan uzak kalalım diyorum..
Herkese mutlu pazarlar.
Devamını Oku

14 Şubat 2014 Cuma

14 Şubat Sevgililer Günü'ne herkes değişik bakıyor..

Sevgililer Günü'nü yok saysak olmuyor, var saysak yine olmuyor. Biz istesek de istemesek de o gün maalesef geliyor bir şekilde, neredeyse sendrom kıvamında hem de.

Üstelik herkesin frekansı ayrı oluyor bu günü anlamlandırma konusunda.

sevgililer gunu


Yalnızlar, sanki 13 şubattan daha çok yalnız kalmışlar gibi o gün bunalıma giriyorlar.

Sevgilisi olanların bir kısmı ne hediye alsam derdine düşüyor günler öncesinde. Bir çoğu da gaza gelip aldıkları tek taş yüzüğe 12 ay taksit öderken içlerinden saydırıyor sevgililer gününe. Böyle olunca günün pek de anlamı kalmıyor ama, âdet yerini buluyor, kavga çıkmıyor vesaire.

Normalde korkulup kaçılan ayılar, kalpli oyuncak halleriyle bu günün adeta simgesi oluyor, ayıcık üreticileri pek bir seviyor sevgililer gününü.

Sevgilisi olanların diğer kısmı da “bu ne ya, bir güle 50 lira verecek kadar salak mıyız?” deyip kendi aralarında hediyeleşmeme kararı alarak ucuz atlatıyorlar bu sendromu.

Bazıları ise “tüketim toplumunun oyununa gelmeyeceğiz, bize her gün sevgililer günü” diyor ve asla takmıyor bu günü ne pozitif ne de negatif anlamda.

Bazıları var ki -ben de o gruba dahilim- , aslolan doğum günleridir, yıl dönümleridir diye düşünüyor. Herkes kutluyor diye 14 şubatı daha romantik geçirmiyor bu güruh, sevgi ve özen her zaman var zaten diyor, en güzel sürprizi doğum günlerinde yaşıyor.

Evliler var bir de sevgililer gününde boğaza yemeğe giden, ama yemekte günlük dertlerden söz eden, ne demekse bu da! Kırmızı şarap kadehini kaldırıyorsun ve “ya şu bizim çocuğun okulunu ne yapacağız” diye söyleniyorsun. Ne bilelim belki bu da değişik bir romantizmdir.

Son yıllarda sevgilisi olmayanlara da el attı piyasa sağolsun. Yalnızlar partisi biletleri, sevgilisiz olanlar için yapılacaklar listeleri havalarda uçuşuyor.

Hiç kimseye söylenecek söz yok aslında. Birileri milyonlarca kişiyle birlikte aşkını yaşamak istiyorsa, sahte de olsa sevgi sözcüklerini ille de o gün duymak istiyorsa, zoraki hediyeleşmeler insanların hoşuna gidiyorsa veya tüm bunların tersine içtenlikle ve sevgiyle birileri bu günü kutluyorsa ne diyebiliriz ki?
Ne diyebiliriz bu gün bunalıma girenler varsa, yalnızlıklarına ve kaderlerine ağlayanlar varsa, onlara da bir şey diyemeyiz elbette.

Aslında söylenecek tek söz var, sevmek ve sevilmek güzel şey..

Kimse sevgisiz, sevgilisiz kalmasın diyorum.

Peki ya siz, bu söylediklerimin hangisinde yer alıyorsunuz?


Devamını Oku

12 Şubat 2014 Çarşamba

Telefondan anlayanlardan yardım istiyorum



Hala akıllı telefon kategorisine geçemedim.

Aslında teknolojiye uzak duranlardan değilim, aksine yenilikleri deneyimlemek hoşuma gider. Benim derdim sadece tüketim canavarı olmamak.

Yani elimdeki telefon arıza yaptıysa önce tamirciye götürürüm, tamirden sonra bir süre daha çalışıyorsa sorun yoktur. Artık kullanılmayacak hale geldiyse de mecburen değiştiririm. Öyle yenisi çıktı, elimdeki demode oldu diye hiç telefon değiştirmedim anlayacağınız.

2000 yılından bu yana cep telefonu kullanıyorum, sadece 3 tane telefonum oldu. Resimlerini görüyorsunuz. Bayağı bir tutumluymuşum, bravo bana..


simdiye kadaraldigim telefonlar


Son kullandığım Samsung'dan memnundum aslında. İki senesi yani garanti süresi bittikten bir ay sonra pat diye dokunmatik ekranı bozuldu. Sanki garanti süresini bilinçli vermişler diye düşünüyor insan. Şimdi takoz dediğimiz eski telefonlar taş gibiydi oysa, beş sene bozulmadı benim Ericson mesela..
Neyse işte yetkili servise götürdüm, 6 ay daha idare eder tamirden sonra dedi, ömrü bitmiş bu telefonun dedi. Hatta bu telefonu kullandığım için beni biraz küçümsedi gibi.

Dediği gibi olmadı maalesef, aradan iki ay geçti yine teklemeye başladı benim telefon. En çok ihtiyacım olan zamanlarda pat diye ekranı gidiyor, aradan bir kaç saat geçince kendi kendine geri geliyor..

Hazır bozulmuşken ben de Android teknolojisine geçsem artık diyorum. Hoş Samsung Galaxy Tablet ile bazı ihtiyaçlarımı gidersem de o da sadece Wifi ile çalışabiliyor, 3G'si yok. Yani internet bağlantısı yoksa ortamda, olmuyor yine..
Görüleceği üzere cidden ihtiyacım var yeni bir telefona. Ama baştan da belirttiğim gibi tüketim canavarı olmadan, gereksiz fazla ödeme yapmadan halletmek istiyorum bu işi.
 1 şubattan itibaren uygulanmaya başlanan  yeni yasaya göre cep telefonlarını taksitli alamayacağımız için, www.turkcell.com.tr adresinden 24 ay taksitle, faturaya yansıtılarak satın almak çok avantajlı olacak dedim.  Bu nedenle Turkcell kampanyalarına baktım, bir tanesi bana cazip geldi, sizin de fikrinizi almak istiyorum yine de. 


Zira bu akıllı telefon olayına epey bir yabancıyım.
Şöyle bir yakından bakalım gelin.
turkcell telefon


Özelliklerini Turkcell'in şu sayfasından  okuyabilirsiniz. 
4 inch geniş ekranı var, 5 MP kamerası var, HD ses kalitesi var, etraftaki gürültüyü engelleyerek konuşabilme özelliği var, içinde bir sürü yararlı Turkcell uygulaması var. Özellikle acil durumlar için 112, 155'i aradığınızda karşı tarafa lokasyon bilgisi gitmesi çok değişik ve güzel..

Yani sözün özü bir android telefonda olması gereken özellikler var bence. En güzel özelliği bana kalırsa Türk mühendislerin geliştirdiği bir telefon olması. Bir de fiyatı tabii ki.

Turkcell tekliflerini incelediğimde 250 MB internet+ telefon için fiyat 33.99 x24 ay, yani 815 TL'ye geliyor.

Telefonun çıplak fiyatı ise 499 TL, çok mantıklı bir fiyat bence.. Ne dersiniz, alsam mı acaba bu telefonu Turkcell'den, benim emektar gitti gidecek yakında; elimi çabuk tutmam lazım.

Yardımlarınızı ve önerilerinizi bekliyorum efendim, sevgiyle kalın..




Devamını Oku

11 Şubat 2014 Salı

Line’da Arkadaş Nasıl Eklenir?

Telefonunuza LINE indirdiniz ancak arkadaşlarınızı nasıl bulacağınızı bilmiyorsanız, bu yazıyı okumanızda fayda var.
LINE’da arkadaş nasıl eklenir?
Telefonunuzda kayıtlı LINE kullanıcısı arkadaşlarınız varsa otomatik olarak arkadaş listenize ekleniyor. Bunun dışında LINE’ın ana ekranında yer alan “Arkadaşlar Ekle” menüsünde dört ayrı seçenek bulunuyor:

  • Kişiler: “Kişiler” seçeneğinden SMS ve e-posta seçenekleri ile LINE kullanmayan arkadaşlarınızı uygulamaya davet edebiliyorsunuz.
  • QR Kodu: QR kodu size özel bir barkod gibi düşünebilirsiniz. Menüye girdiğinizde karşınıza QR kod okuyucu çıkar.
Ekranın altında ise kendi QR kodunuzu görebileceğiniz “QR kodum” tuşu bulunuyor. Buraya tıkladığınızda sizin için özel olarak oluşturulan QR kodunu görebilirsiniz. Telefonunuzun menü tuşuna bastığınızda karşınıza “E-posta ile gönder”, “Galeriye kaydet” ve “Yeni QR kodu oluştur” gelecektir.
  • “E-posta ile gönder” seçeneğini kullanarak QR kodunuzu arkadaşınıza gönderebilirsiniz.
  • “Galeriye kaydet” seçeneğini kullanarak ise QR kodunuzu mobil cihazınıza kaydedebilirsiniz. Böylece istediğinizde Facebook veya Twitter gibi hesaplarınızda paylaşabilirsiniz. Arkadaşlarınız bu kodu okutarak sizi kolayca ekleyebilir.
QR Kodu okutarak arkadaş eklemek için “QR kod okuyucu” aktifken arkadaşınızın QR kodunu (bulanık ve karanlık olmayacak şekilde) ekrandaki karenin içerisinde tutmanız yeterlidir.
E-posta veya diğer yollarla size resim dosyası olarak gelen QR kodları okutmak için öncelikle cihazınıza kaydetmelisiniz. Ardından QR kod okuyucu aktifken “Galeri” butonuna tıkladıktan sonra QR kod içeren dosyayı seçmeniz gerekiyor.
  • Salla!: Yakın mesafede olduğunuz arkadaşınızla birlikte (GPS’in açık olması gerekir) “Salla!” butonuna tıkladıktan sonra telefonlarınızı karşılıklı sallayarak birbirinizin arkadaş listesine eklenebiliyorsunuz.

  • ID ile ara: LINE ID’si, sizin LINE kimliğiniz olarak düşünebilirsiniz. Sizi eklemek isteyen kişilere telefon numaranız yerine LINE ID’nizi vererek sizi eklemelerini sağlayabiliyorsunuz. Sizi LINE ID üzerinden ekleyen kişiler telefon rehberinizde kayıtlı değilse sizin telefon numaranızı göremiyor.
    • LINE ID’nizi belirlemek veya unuttuysanız hatırlamak için LINE ana ekranında yer alan Profil butonunu ya da LINE > Daha fazlası > Ayarlar > Profil menüsünü kullanabilirsiniz.
    • LINE ID ile LINE adınız farklıdır:
      • LINE adınızı değiştirebilirsiniz ancak LINE ID’nizi bir kere belirledikten sonra değiştiremezsiniz.
      • LINE adınıza sahip başka kişiler olabilir ama LINE ID’niz tamamen size özeldir.
LINE’da kişi nasıl engellenir, silinir ya da gizlenir?
Arkadaş listenizdeki kişileri silmek için ilk adım olarak onu engellemeniz gerekiyor.
LINE’da kişi engellemek için iki yol bulunuyor:
  1. Sohbet ekranının üst köşesinde yer alan aşağı ok işaretine tıklayarak “Engelle” seçeneği işaretlemek


    2.  Arkadaşlar menüsünde silmek istediğiniz kişinin adına basılı tutarak “Engelle” seçeneğini işaretlemek



Engellediğiniz kişiyi silmek için ya da engelini kaldırmak için Daha Fazlası > Ayarlar > Arkadaşlar menüsünde yer alan “Engellenenler Listesi”ne girerek “Düzenle” butonunu kullanabilirsiniz.

Eğer listenizdeki bir kişinin telefonunuzu kurcalayan meraklı kişiler tarafından görünmesini istemiyorsanız yine “Arkadaşlar” menüsünde kişinin adına basılı tutarak açılan menüde “Gizle” seçeneğini kullanabilirsiniz. Gizlenen kişiler yalnızca “Arkadaşlar” listesinden gizlenirler, engellenmezler. Gizlediğiniz kişileri görünür yapmak için Daha Fazlası > Ayarlar > Arkadaşlar menüsünde yer alan “Gizlenmiş Kullanıcılar” listesine girerek “Düzenle” butonunu kullanabilirsiniz.

Sık görüştüğünüz kişiler için kısa yollar oluşturun
LINE’da sık görüştüğünüz kişilerle hızlıca sohbet etmek çok kolay. Kısayol oluşturmak istediğiniz sohbet ekranının sağ üstünde yer alan aşağı ok işaretine tıkladıktan sonra açılan “Sohbet Ayarları” menüsü içerisindeki  “Sohbetler İçin Kısayol Oluştur” ve “Ücretsiz Aramalar İçin Kısayol Oluştur” seçeneklerinden istediklerinizi seçebilirsiniz.

Bir boomads advertorial içeriğidir.
Devamını Oku

10 Şubat 2014 Pazartesi

İnternete sansür varsa edebiyatta da "ironi" var!

Yeni internet yasası çıkmadan içimi döküp rahatlamak istiyorum. Bu yeni yasayla artık kimseye bir şey diyemiyeceğiz malumunuz.
Yeni yasaya göre özel hayatın gizliliğini ihlal eden yayınlar ve de hakaret olarak adlandırılan her türlü içerik yüzünden sitelerimiz ve de bloglarımızın başı çok kolaylıkla belaya girebilecek.

internet sansuru
 görsel,ict4bop.wordpress.com dan alıntıdır


Ulaştırma Bakanlığına bağlı TİB diye bir şey kuruyorlar, bu TİB var ya bu TİB mahkeme kararı bile beklemeden pat diye siteleri 4 saat içinde kapatabilecek. Sitemizde bir şey yok, ne hakareti diyorsak da mahkemeye giderek sorunu çözmeye çalışacağız, ölme eşeğim ölme durumu! Mahkemelere olan güvenin yerle yeksan olduğu bir ortamda haklı çıkmamız ise malumunuz hakimin hangi görüşten olduğuna bağlı olacak. Öyle ya, artık bağımsız mahkeme diye bir şey de kalmadı. (Eyvah ben şimdi mahkemelere hakaret etmiş sayılıyor muyum, bloğum kapatılır mı?)

Ürkünç ki ne ürkünç!

Hakaret içeren” tanımlaması çok sübjektif bir şey çünkü.

Misal, “bizim laz burunlu bakkal Ali Dayımız pek sevimlidir ama katır gibi de inatçıdır.” desem, hakaret etmiş oluyor muyum? ”Laz burunlu” veya “katır gibi inatçı” tanımlamasını es-kaza bir siyasi kişilik hakkında kullanırsam suç işlemiş olur muyum? Yeni kurulan TİB'in espri anlayışına bağlı olacak sanırım bu sorumun yanıtı. Kıldan nem kapan şahsiyetler gelirse bu TİB'e -ki öyle olacak- bak sen o zaman kopacak fırtınaya... Nereden mi biliyorum; RTÜK yeterince iyi bir örnek değil mi, caanım Kemal Sunal filmlerini bip sesinden seyrettirmez haldeler!

Bu kadarla kalsa yine iyi!
Yeni yasaya göre hakimler 24 saat içinde sansür kararı verebilecekmiş, “zararlı” (!) içeriği yayından kaldırmayan site sahipleri bu durumda 500-1000 TL arasında “Günlük” para cezası ödeyecekmiş.

Bitti mi, hayır.

Hangi siteye girdik, akıllı telefonumuzda hangi uygulamaları kullandık bütün bilgiler 2 sene kayıt altında olacakmış. Yani yazdıklarımız bir yana, okuduklarımız da suç teşkil ediyor demek ki ben buradan bunu anlıyorum. Kurgu bu ya, “kımıl zararlıları” hakkında bir araştırma yapmışsam, "kımıl" sitelerine girip çıkmışsam ve de şans bu ya,  iki yıl içinde “kımıl zararlıları” adlı suç örgütü kurulmuşsa vay halime öyle mi?

Yani şefkatli ve yüce devletim bana ve hepimize potansiyel suçlu muamelesi yapacak, daha ne anlayayım ki ben bundan?

Mesela köyümüzün 20 senelik muhtarı hakkında “bu bizim muhtar 20 senedir o koltukta yapıştı kaldı, bu seçimde görecek gününü” diyemeyeceğiz. Ya ne yapacağız?

Sansürden kaçış için edebiyata başvuracağız. Mesela tariz-iğneleme- ironi sanatı kullanacağız. Yani diyeceğiz ki örneğin,

Bu bizim mahallenin muhtarına 20 senedir çile çektiriyoruz arkadaş, adamcağız da dinlensin azıcık, koltuğa yapışkan sürmedik ya!”

İkinci bir yolu daha var tabii ki sansürden siteleri korumanın. Herkes kuzu büryan, samsa tatlısı, hanım göbeği, baklava börek tarifi yazsa mesela, ne bileyim işte güzellikten, mutluluktan, ışıltıdan, pırıltıdan bahsetse yine sorun çıkmayacak.

Yok yahu çıkar bence, bu da garanti değil..

Ya TİB'in duyarlı memurları hanımların haysiyetiyle oynuyorsunuz ne o öyle hanım göbeği falan derse?

Bence yemek blogları yasa çıkmadan tarif adlarına göz atmaya şimdiden başlasınlar!


NOT: Enerjisiz kaldığım için bana pozitif enerjiler gönderen, dua eden sevgili takipçilerim, sizin için silkinip yazdım bu yazıyı, sağ olunuz var olunuz gerçekten de, iyi olmaya çabalıyorum gördüğünüz gibi ♥♥








Devamını Oku